13 Temmuz 2008 Pazar

nilgün marmara için...

“Aralarında sadece birkaç yaş olmasına rağmen ona "annelik" yapan, ama anneleri Perihan Hanım'ın içsinler diye verdiği süt dolu bardakları gizlice balkon deliğinden kedilerin önüne boşaltmaktan da geri durmayan ablası Aylin Marmara'yla birlikte Schubert ninnileriyle büyümüştü. 1940'larda İstanbul'a gelen Vidinlili annesiyle, Plevneli babası göçmen talebe birliğinde tanışıp evlenmiş; çok varlıklı o
olmasalar da çocuklarına iyi bir eğitim vermeye gayret etmişlerdi. Bilhassa Perihan Hanım evde zengin bir kütüphane oluşturmaya özen göstermişti. İki kız kardeşin çocukluk yıllarından kalan en güzel hatıraları ise yaz tatillerini geçirdikleri Varna'ya aitti.
İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi o. Ama daha ilk gün karşılaştığı kumaş pantolonlu ülkücü kalabalıktan ürktü ve tekrar sınava girmeye karar verdi. Bir süre yönetici asistanlığı yaptı bir holdingde, sonra Marmaris'e gitti Turban Otel'de çalışmak için. Yaz bittiğinde Boğaziçi'ndeydi. İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne girmişti. Babası Fikri Bey, küçük kızının her gün Kadı
her gün Kadıköy-Bebek arasındaki uzun yol…..”



"BİR RESMİNİZ DE BENDE KALMIŞ"
ARTSHOP YAYINLARI-2008NİSAN
SIDDIK AKBAYIR

odabaşı'na sesler...

aşk hiç biter mi?ben zelda nilgün'e tutulalı bilmem kaç asır oldu..kimseler bilmez ikimizi ,kimseler bilmez..bilmezler kaç gece kaldım mezarı başında sessiz..korkmuyormuş gibi titreyerek..düştüğü yerde deli gibi dolaştığımı ,aradığımın ayak izi olduğunu bilmezler..hakkında ne öğrendiysem dostlarından boş..zelda olsaydı böyle olmazdı..cezmi hocanın evinde bir resmini görmişsün..resim yeter mi hiç!mezarına gel..karşılaşırsak beni yazınsal evlat edinirsin..gerçi benim de ömrüm kısa..dünya çok büyük,dar geliyor bana..sokakta yürüyemiyorum..herkes başka geliyor bana.cinnet mi bu?bunalım?yok hiçbiri değil..benim doğuştan uyumsuzluğum..özenmedim ama,nilgün'e olan sevgimden olsa gerek..
zelda duyarlılığın yırtılan yüzü
gözardı edilmiş bir gerçek!
zelda alınganlığın alınmış ahı
zelda sensiz nasıl dönüyor dünya!
karanlık gündüze yatılı
fikrim sana zelda

zelda mor kanatlı güvercin
deniz dalgasında yiten köpük
zelda kalbimde gizli bir oda
zelda sensiz nasıl soğuyor hava!
gündüzler soluk benizli ve kısa
fikrim sen olup saplamıyor bana

düştün martılar atıyor çığlığını
denizler çıldırıyor sana
intihar sızıyor her çocuğun aklına
ay kahrından gündüzleri çıkmıyor sokağa
düştüğün yere yatıyorum
zelda içime dönüyor gözlerim
saçlarım kısalıyor artıyor sevincim
özlüyorum seni zelda çok özlüyorum
...
...
yazın evlatlığından sonsuz ışıklı zelda'ya benzeyen bir sevgiyle...
ayfer feriha nujen

adı nilgün marmara olan şiir

nedensizdir ölüm
görünen sebepten ziyade
camlar açık kalır
uçuşan tüller tutunur birbirine
dalgalanır marmara
hayat durur
- yürüyen o kafile-
durur yol verir düşüşüne
düşlerine saygısızdı dünya
ölümüne sessiz!
yalnızca düştüğü yer inledi
yer çekimi sebebi meşru kılıp
adını yazdı sonunda gayr-ı meşru an’a
ve artık yaşamıyor nilgün marmara
kapanan gözleriydi durdu
gizli niyetleriyle kalbimiz
sonra daha da sonra hırçınlaştı
adını taşıyan deniz
ve bir bir boğuldu yaşarken
suda balığa benzeyen şairler
terk edilen sevgililer


Ayfer Feriha Nujen

Dünya'ya ,Gitmeye Geldi...

Bilemedi,var oluşunu neye katacağını ya da varlığını neye adayacağını...Serinakşamlar da yaşadı,
o;sonsuz cehennemin derecesi en yüksek ateşinde yanarken...


Günlerden bir başka gündü yine,söylenmeden dönüp durdu ruhu bedeninin içinde.Bütün muslukları
açtı,akıp gitsin diye olan..zaman serinlesin diye..Çekti perdeleri,sokağa açıldı pencereler...Rüzgar
çekti gitti.

Ne zor şeydi,geçmişin deryasına saplanıp savrulmak boşlukta!Ne zor şeydi,hep ilk-ikinci olarak
sayılmak... İşte yaşam,bu denli uzaktı ona..Bir bardak suya ihtiyaç duyacak kadar eski bir özlemdi
ve o zamanlar,yasaktı böyle derin düşünmek..O ki;çağın kabul edemediği doğurgan,hünsa...Yüksekten
düşmüş , kayıtlarda artık müntehir olan...Hasta bir ruh filozofu.Barok sesi KIRILGAN...



"...kimdi o kedi,zamanın

eşyayı örseleyen korkusunda

eğerek kuşlarıyemlerine,

bana ve suçlarıma dolanan?.."



Artık ılık süzülüşün boşuna...Açık ve diri bir mezarsın sen hayatta..Annesinin sesiyle var olan ,fistanı pembe
cocuk...Çok önce değil ,izafiyet! Belki biraz daha evveldi; o ki ,en ince -en küçük ayrıntıda yaşamını büyük bir
gize feda eden, Dünya'ya ,gitmeye gelen...Şimdi ,gözleri mavi çocuk,yeşil bakan bozkır! Seyret bizi çok uzaktan.
Unutmuyoruz biz seni yaşadığımızı sanırken...





AYFER FERİHA NUJEN

neydi acı

Zelda Nilgün Marmara’ya…


beklemek özlemsiz
yıkımını dizayn başlığı altında
neydi düşen üzerimize taştan yumuşak
gölgeden sert
sonsuz acı sonsuz gelişkin bir yara
içinde bakışını usunu durmaların
yeşillerini allarını morlarını beslerken
bulmak ümidiyle yitirdiğimiz
asıl acı en doğurgan olan
belki doğulu sözcüklerdendir
biraz acı


belleklerde susuz kalmış deniz kızı
dna’sı sökük kuş yaşamı
bu kadar uzun sürer mi
maytap gibi patlayan orgazm
ve aynı yerde aşk
bu kadar uzun sürer mi


nesnelerde yaratıldım sanır ben
ölçüsü biçimini gösteren
umarsız birkaç söz derken
tül kül olur düşüncenin ateşinden
soytarı mısralar düşer
kederle ana rahmine benzeyen dilinden


şimdi kaotik normlar
ard arda ihtilal imalı yıkımlar
sırra dönük kanayan
karanlığa açık dudaklar
bir ara durup sorardı sanki
peki neydi acı

neydi aşk

Ayfer Feriha Nujen
(deliler teknesi-2008-ocak-şubat/ankara)

adı yüzüne düşen şiir

Zelda'ya...



iki kuru dalın arasına düşer
hüzünlü buruk
bir yeşil yaprak gibi yüzün

kim bilir daha kaç kez
acını yüzüne taşır
kozada kelebek sabrıyla hüzün

kendi halini yaşarken kendinin
lekesini yüzüne vurur resimlerin
ve beklersin gelsin sesiyle mistizmin

ve istersin sende herkes gibi
dudaklarıyla zamanı uçurumlara itsin
senin işaretinle
yeşilken kırmızıya dönsün
kocaman bir yara gibi
yüzüne benzeyen gövdesi
yalnızca senin
babasızlığını bürünsün


devam eden bir şiir boyunca
en çok ayaklarından utanırsın
ellerin marifetlidir bu hususta
şayet aklını hesaba katmazsan eğer
en çok yüzün
ardındadır kalbinin

çünkü yalnız orada çoğalır
git gide yüzünü kendine benzeten hüzün
hüzün
bu yüzden bu şiirin adı
adı yüzüne düşen şiir


Ayfer Feriha Nujen

kim bilebilir sonun nerede olduğunu

yol boyutsuzluğun işareti
genler ümitsizliğin
dna’sı karartılmış aydınlığa tutsak
elleri boşlukta sallanmaya
kim bilebilir sonun nerede olduğunu
dilsiz ve ama ise yaşamak payında
bizi kurtaracağını sandığımız
tanrı mı
kendi payına düştüğü kadar ahmak
yetersizlik zengini
kendi varlığından yana bunca yoksul
yaşamak payına asal düşen
hep karanlık
aydınlığı yasaklanmış kirli
ve sanıldığı kadar kısa tehlikeli
pimi çekilmiş olan
artık yasal değil
bu intihar yaşamak kadar değil
ama daha kısa arzunun olumundan
daha az ihtimali olmamasından
hayatta ne varsa
ne olmuş ne olacaksa
ne beklenmiş hala ne bekleniyorsa
her neyse ölüm değişmezlerde şimdi
yol boyutsuzluğu aştım sanır
oysa boyutsuzluk kaplamında bütün yollar
genlerin ümitsizliğe düşme korkusu boşa
çünkü korku biraz daha yakın ümitsizliğe
ve çoktan başladı
eller boşlukta sallanmaya
boşluk böyle sonsuz
acı içinde büyüyen sonsuzluk hacminde
yırtıcı bir yeşilken
kim bilebilir sonun nerede olduğunu
bir misal intihar
daha sonra tetik sesi
kendi bile bilmiyorken nereye gittiğini
kim bilebilir sonun nerede olduğunu

Ayfer Feriha Nujen

ölümle örtünmüş cesedi

kısa soluklarımızın ezgisiyle
yas tuttu ölümüne
lav kuyuları gibi seslendi
zamanı yırtan şen kahkahasıyla
en derine
sözden duruk görünürdü böyle
sözden eski bir ağlatıydı belkide
nice susmalardan geçmiş yolu
ölümle örtünmüş cesedi
huzurla seyrediyordu
telaşla kaybolan çocukluğunu



toprağa bakanlara görünüyordu yüzü
kıyısında nicenin beklerken
biliyordu çok daha önceden
anlamayacaktı kimse onu
yaklaşan yaşamın insan kıldığı
milyonlarca yabancı
susmayı ezberliyordu içinden
unutmayı ve kapanmayı
yaradan önce
ölümle örtünmüş cesedi
çok sesli barok dönemi
hep tekrar ederdi
yitirmeyin çocukluğunuzu



Ayfer Feriha Nujen